ve belkide şiir,
eski bir alışkanlık...
yazmayalı ne kadar oldu acaba, duyguların karanlık bir kuyudan gün ışığına çıkamadığı, tozlanmış masada sararmış kağıtların önünde ifadesiz bir yüzle güçsüz düşmüş ellerin kalemin o hafifletici tadını duymayalı ne kadar oldu acaba. odanın tek penceresinden içeri sızan temiz havanın dolduğu bedende sıkılmış kelimelerin ağırlığı altında kalan şairin, sessizliği bölen kalem hareketlerinin sonuncusu ne zaman havayı yırtmıştı acaba. duvarda kopmayan yapraklarıyla güçlü bir kaleyi anımsatan, yıkılmayan surlarıyla yıllardır kendini savunan takvime sormalı belki. ama hepsi tek bir ruh bu odada. ketumluk tüm canlıların bedenini sarmış. dermansız bir hastalık sanki. yıllar önce herkes bir sessizlik yemini etmişte konuşmuyor. tozların inançlı çürütme savaşına karşın her şey ölümü göze almış sessizlik için. havada kalan sorular yorgun bedenlerini parkelerin üstüne, aralardaki kara deliklerden sonsuzluğa bırakıyor.
ama bir gün şair demir almaya karar veriyor, demir alamayan gemilerin sonuncusuda demir alıyor. ve o şiir yazılıyor, eski bir alışkanlık...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder